hayvanlar
saat  
  İletişim
  => Ana Sayfa
  su kaplumbağası
  akvaryum
  akvaryum balıkları
  Ziyaretçi defteri
  galeri
  forumlar
  gündem haberleri
  web sitesi aç!!!
  radyo
  sitemizi nasıl buldunuz?
  siz de bir bağış yapın!!!
  susurluk/şerafettin Tunalı ilk öğretim okulu
  susurluk/beşeylül ilköğretim okulu
  susurluk/fatih ilköğretim okulu
  susurluk/atatürk ilköğretim okulu
  susurluk resimleri
  susurluk belediye başkanımızın resimleri
  Harita / Uydu fotoğrafı
  Saklı sayfalar
  Link listesi
  oyunlar
  online müzik dinleyin
copyright
Ana Sayfa

HAYVANLAR HAKKINDA BİLGİ

Hayvanlar genellikle yer değiştirerek hareket eden, organik maddelerle beslenen, içgüdüleriyle hareket eden akıldan yoksun canlılar. Bugün bir milyona yakın hayvan türü bilinmektedir. Amip gibi gözle görülemeyecek kadar küçüklerinin yanısıra fil ve balina gibi dev yapılı olanları da mevcuttur. Çevremizde hergün kaşılaştığımız kedi, köpek, at ve kuşlar, hep omurgalıHayvanlar ( Latince; ''anima''dan türeyen ''animalia'' (çoğulu); yaşayan ya da ruh anlamında); biyolojik sınıflandırmada Metazoa ya da hayvanlar alemi olarak bilinen büyük canlılar grubudur. Genellikle çevrelerine uyum sağlayan ve diğer canlılarla beslenen çokhücreliler alemidir. Vücutları, embriyonun bazı metamorfozlar geçirmesiyle gelişir. Ökaryotik çok hücreli organizmalardır. Genellikle yer değiştirerek hareket eden, organik maddelerle beslenen, içgüdüleriyle hareket eden akıldan yoksun canlılar. Bugün bir milyona yakın hayvan türü bilinmektedir. Amip gibi gözle görülemeyecek kadar küçüklerinin yanısıra fil ve balina gibi dev yapılı olanları da mevcuttur. Çevremizde hergün kaşılaştığımız kedi, köpek, at ve kuşlar, hep omurgalı canlılardır.

Biyologlar her ne kadar bitkilerle hayvanları birbirinden ayıran bazı özellikler saymışlarsa da, bunları birbirinden ayırmak oldukça güçtür. Hele mikroskobik olan bitki ve hayvanlar incelendikçe zorluk daha çok artar. Hayvanlar besinlerini bulmak, barınmak ve düşmanlarından kaçmak için hareket ederse de, sünger ve mercanlar hayvan oldukları halde yer değiştirmezler. Su yosunu gibi bazı bitkiler ve üreme hücreleri hayvanlar gibi hareket ederler. Yeşil renkli bitkilerde klorofil maddesi bulunursa da bir hayvan olan yeşil hidrada da vardır. Mantar gibi bazı bitkilerde ise klorofil hiç bulunmaz. Bitkiler besinlerini kök gibi dış organlarla alır. Kabuklulardan olan sakkülina hayvancığı da besinlerini köke benzer organlarıyla alır. O halde hayvanların çoğunun besinlerini ağız ve sindirim aygıtlarıyla alması, ayrıca bir fark olamaz. Hayvanlarda sinir sistemi bulunur. Bitkiler bundan mahrumsa da amip gibi bir hücreli hayvanlarda da sinir sistemi bulunmaz. Hayvan hücrelerinde selüloz zarı bulunmaz. Bununla beraber birçok su yosunlarının üreme hücrelerinde de yoktur. Hayvanlarda büyüme sınırlı, bitkilerde sınırsızdır. Sınırsız büyüme, ancak gelişmiş bitkiler için geçerlidir.

Hayvanların organ ve vücut yapıları yaşadıkları ortama uygun olacak şekildedir. Suda yaşayanların vücutları mekik gibidir. Vücutlarında kıl ve tüy bulunmaz. Çoğu solungaç solunumu yapar. Kara hayvanlarının vücutları kıl veya pullarla örtülü olduğu gibi kuşlarda da kanat ve tüyler bulunur. Çoğunun rengi yaşadığı ortama uyum sağlar. Düşmanlardan gizlenmek için bukalemun gibi renk değiştirenleri de vardır. Deniz hidrası, sünger ve mercan gibi bazı hayvanlar tomurcuklanma ile ürer. Balık, kurbağa, semender, kertenkele, yılan, timsah, kaplumbağa, kuş yumurtlayarak çoğalırlar. Memeli hayvanlar ise, yavrularını doğururlar. Evcil hayvanların çoğunu memeliler veya kuşlar teşkil eder.

Her hayvanın düşmanlarından korunacak, avını yakalayacak silahı vardır. Boynuz, çifte, pençe, gaga, diş birer savunma organı olduğu gibi yılan ve akrepler de zehirlerini avlanma ve korunmada kullanırlar. Mürekkep balığı ve ahtapotlar da, tehlike anında mürekkep kesesinin salgısı olan siyah bir boyayı suya püskürtürler. Böylece düşmanlarıyla aralarında bir boya perdesi meydana getirirler. Salgıladığı boyanın hasmına verdiği şaşkınlıktan istifade ederek de hızla oradan uzaklaşırlar. Afrika çekirgesi, düşmanına karşı köpüklü kimyevi bir sıvı fışkırtır. Benzer bir mekanizma bombardıman böceklerinde de görülür. Arka kısmında bulunan namluya benzer organını istediği tarafa çevirebilir. Büyük bir gürültüyle patlayan namludan 100°C sıcaklığında bir sıvıyı düşmanına fışkırtır. Kokarcanın kokusuyla pislenmiş bir hayvan, avlanmakta zorluk çeker. Avları, kokusunu uzaktan duyduğundan kaçarlar. Kokusu haftalarca çıkmaz. Açlıktan ölme tehlikesi geçirir. Bir daha kokarcayla karşılaşınca kaçmayı tercih eder. Amerika kıtasına mahsus olan mufit, gayet pis bir koku yayar. Bunun fışkırttığı sıvı kokarcanın sıvısından daha tehlikelidir. Çünkü insan vücuduna temas ettiği yerlerde gayet şiddetli bir iltihap ve ızdırap meydana getirir.

Vücud ısıları çevreye ve faaliyetlerine bağlı olarak değişen hayvanlara soğukkanlı veya değişken ısılı (poikilotherm); buna karşılık vücut ısıları sabit olanlara ise, sıcakkanlılar (homoiyotherm) denir. Kuş ve memeliler sıcakkanlıdır. İnsan da sıcakkanlı olup vücut ısısı 37°C’dir.

Bazı sıcakkanlı hayvanların vücut ısısı (°C hesabıyla): At: 37,7, balina: 36,7, güvercin: 41-43, inek: 38,5-39,5, kedi: 38-39,5 serçe: 44, şahin: 40.

Bazı hayvanların normal ömrü: Adatavşanı: 50 yıl, arslan: 35 yıl, asya fili: 70 yıl, at: 40-60 yıl, ayı: 25-30 yıl, devekuşu: 70 yıl, dev kaplumbağa: 150-200 yıl, eşek: 60-106 yıl, kargalar: 100 yıl, karaca: 15 yıl, kanarya: 34 yıl, leylek: 70 yıl, sazan: 100 yıl, papağan: 60-100 yıl, turnabalığı: 100 yıl.

Tarihçe

İnsanoğlunun isim kullanmaya başlaması sistematiğin başlangıç noktası olarak kabul edilir. MÖ 383- 322 yıllarında Aristo "hayvanlar yaşam şekillerine, hareketlerine, vücut yapılarına, alışkanlıklarına göre sınıflandırılabilir" diyerek bu bilimin temelini oluşturur. Bu düdşünce 2000 yıl sürmüştür. 1627- 1705 yıllarında John Ray sınıflandırmada doğal sistemi ileri sürmüştür. Linne yazdığı Systema Natura adlı kitabıyla zoolojik nomenklatürün başlangıcını oluşturmuştur. Linne'nin çalışmaları birçok sistematikçiyi etkilemiş, hatta bir sonraki yüzyıla da damgasını vurmuştur. Bu nedenle Linne taksonominin babası olarak kabul edilmiştir. 100 yıl sonra Charles Darwin evrim teorisi ile tüm çalışmaları etkilemiştir. 1866'da Haeckel'in filogenetik ağaç sistemi sistematikçilere yararlı oluştur. Bu dönem taksonominin en önemli periyodu olmuştur. Hergün yeni cinsler, takımlar ortaya çıkmıştır. Daha sonraki yıllarda sadece türler düzeyinde alışmalar yapılmıştır. Mendel kanunlarının bulunmasıyla önce genetiğin, sonra populasyon genetiğinin gelişimi gerçekleşmiş, günümüzde sistematik çalışmalarda moleküler düzeye inilmiştir. Günümüzde tanımlanmış ve sınıflandırılmış 1.350.000 tür olduğu bilinmektedir. Bunların 1.300.000'ini omurgasızlar oluşturmaktadır. Geri kalan fosillerle birlikte 65.000 tür Chordata şubesinde incelenmektedir. Günümüzde yaşayan yaklaşık 43.000 kordalı bulunmaktadır. Bunun 42.000'i Vertebrata'ya, 1000 kadarı da ilkel kordalılara aittir.

Hayvanlar aleminin Sınıflandırılması

İlim adamları bir milyona yakın hayvan çeşidi keşfetmişler ve daha da yenileri keşfedilmektedir. Hayvanların sayıları da türden türe değişir. Hayvanlar hemen hemen dünyanın her yerine yayılmışlardır. Kutuplardaki buzullardan ekvator bölgelerine, basıncın insanın dayanamayacağı kadar yüksek olduğu okyanus diplerinden atmosfer yoğunluğunun çok az olduğu yüksek dağların zirvelerine kadar her yerde yaşarlar.

Hayvanların büyüklükleri de oldukça değişiktir. İnsan akyuvarlarının içinde yaşayan hayvanlar ve 30 metreden büyük balinalar vardır.

Sistemli bir metodla hayvanların sınıflandırılması, onların incelenmesinde büyük kolaylıklar sağlar. Böylece yeni keşfedilen türler, bilinenlerle olan münasebetine göre uygun bir sınıfa konur.

Hayvanların ve bitkilerin hususiyetlerine sahib olan bazı canlılar vardır ki, bunların sınıflandırılması zordur. Bunlardan bir tanesi bir tatlı su canlısı olan öğlenadır. Kamçısı ile suda hareket edebilir. Fakat bu canlı klorofil maddesi ihtiva eder. Bundan dolayı öğlenayı botanikçiler bitki, zoologlar hayvan olarak kabul eder. Kış uykusuna yatan, göç eden, geviş getiren, elektrik ve ışık üreten çeşitli hayvan grupları vardır. Mevsimlere bağlı olarak renk değiştirenler, kilerlerinde kışlık yiyecek depo edenler, köle kullananlar da mevcuttur. Ayı gerçek manada kış uykusuna yatmaz. Kırlangıç ve leylekler soğuklar yaklaşınca sıcak ülkelere göç eder. Koyun, keçi, deve gibi hayvanların mideleri birkaç bölmeli olduğundan geviş getirerek besinlerini ikinci bir öğütmeye tabi tutarlar. At geviş getirmez. Gelincik, avlarını felçleştirerek canlı olarak kilerlerinde depolar. Bugün halen keşfedilememiş yüzlerce hayvan türü vardır.

Hayvanlar Alemi

1. Omurgalılar

a. Memeliler

b. Kuşlar

c. Sürüngenler

d. Amfibyumlar

e. Balıklar

2. Eklembacaklılar

a. Böcekler

b. Örümcekler

c. Çok ayaklılar

d. Kabuklular

3. Yumuşakçalar

a. Kafadanbacaklılar

b. Karındanbacaklılar

c. Yassı solungaçlılar

4. Derisidikenliler

a. Denizkestaneleri

b. Denizyıldızları

c. Yılanyıldızları

d. Denizhıyarları

e. Denizlaleleri

5. Solucanlar

6. Selentereler (Sölentereler)

7. Süngerler

8. Bir Hücreliler

a. Kökbacaklılar

b. Kamçılılar

c. Haşlamlılar

d. Sporlular

Hayvanlarda yavru sevgisi:

Hayvanlar yavrularına hiçbir zarar vermeden, tahriş yapmadan uzak yerlere götürebilirler.

Yarasalar emin yer bulana kadar 2-3 gün yavrularını sırtlarında taşırlar.

Aksilokop adlı böcek yumurtladıktan hemen sonra ölür. Yavrusunu hiç görmez. Buna rağmen yumurtadan çıkacak yavrusuna gösterdiği ihtimam dikkate şayandır. Yavrusu bir sene gıdasını temin edecek yapıda yeteneğe dahip değildir. Bundan dolayı anne, bir ağaç parçasında uzunca bir oyuk meydana getirir. Çiçek yapraklarını ve bazı yumuşak dalları buraya doldurmaya başlar ve oraya bir yumurta bırakır. Sonra ağaçtan çıkardığı tozları hamur haline getirip tavan yapar. Bundan sonra başka bir yuva yapmaya koyulur. Buraya bıraktığı yiyecekler bu yavruya tam bir sene yeter.

Eşek arısı toprakta kazdığı çukura yumurtasını bırakmadan evvel avladığı hayvanları da yumurtanın yanına bırakır. Sonra üstünü örter.

Yapılan bir araştırmada, bir serçenin yeni çıkmış yavrusuna gıda aramak için 700’den fazla sefer yaptığı tesbit edilmiştir.

Yavrularının kaybolması üzerine hayvanlardaki hüzün, insanlardan daha çok olduğu tahmin edilmektedir.

At, yavrusu öldüğünde acı acı kişner, gözlerinden yaşlar akar, cesedinin başına kimseyi yaklaştırmaz. Gömdükten sonra başında bekler. Yemeden içmeden kesilir. Bazılarında bu üzüntü ve keder, ölümle neticelenir.

Tavuk, kaz, köpek gibi hayvanların yavrularını vermemek için insanlara saldırdığına çok sık rastlanır.

Yaban domuzu avında, domuzlar, yavrularını bırakıp kaçmıyorlar, bilakis yavrularını burunları ile iterek kaçmalarını sağlıyorlar.

Kangurunun tehlike görünce yavrularını karnındaki torbaya doldurup kaçtığı bilinmektedir.

Memeliler yavrularıyla saatlerce neşe içinde oynarlar.

Hayvanlarda haberleşme:

Hayvanlar, aralarında haberleşmek için çeşitli usuller kullanırlar. Bu bazan sesle, bazan hareketle, bazan da koku, renk veya ışık sinyalleriyle gerçekleşir. Hayvanların bir kısmı bir çeşit mors alfabesi ile konuşur. Birçok balık türü de yaydıkları elektrik sinyalleriyle haberleşirler. Pekçok sayıda tatlı su balığı zayıf elektrik sinyalleri yayar. Bunlarla karanlıkta yollarını bulur ve birbirleriyle haberleşirler. Yaşayan hayvan çeşidi kadar lisan çeşidi mevcuttur. Her hayvan türü, kendine has bir dil ile anlaşılır.

Sinyali alan hayvan, bunun hangi anlama geldiğini anlayarak harekete geçer. Haberleşmenin aynı cins hayvanlar arasında olması, kısa ve öz olması önemlidir. Haberleşmede sinyaller; cinsel çağrı, korunma, rakibini tehdit etme, birbirini tanıma, besinin yerini bildirme, tehlikeyi haber verme gibi maksatlarla kullanılır. Böceklerin çoğu, vücudun eğe şeklindeki bir kısmını cisme vurarak, kas yardımı ile bir zarı titreterek ses çıkarırlar. Ateş böceği gibi hayvanlar da ışık sinyalleriyle haberleşirler.

Son zamanlara kadar balıklar dilsiz sanılırdı. Fakat yapılan araştırmalar birçok balığın yüzgeçleri, dişleri, kemikleri, yüzme keseleri, solungaç veya kaslarıyla ilginç sesler çıkardığını gösterdi. Amazon Nehrinin sularında kuşlar gibi cıvıldayan, trampet çalan, tabanca ateşi veya köpek hırlamaları gibi sesler çıkaran balıklar vardır. İşitme organları “labiren” denen bir kapsül içinde bulunan iç kulaktan ibarettir. Bununla sudaki ses titreşimlerini işitirler.

Kuzusunu kaybeden koyun, meleyerek yavrusunu arar. Geyikler bir tehlikenin varlığını ayaklarını hızla yere vurarak arkadaşlarına duyururlar. Tavşanlar da, kızgınlık veya alarm işareti vermek için arka ayaklarını sertçe yere vururlar. Yunuslar, su altında çeşitli sinyaller çıkararak haberleşirler. Kuşların çoğu öterek, leylek gagasını takırdatarak hemcinsleriyle anlaşır. Miyavlamak, kişnemek, havlamak, böğürmek çeşitli hayvanların lisanıdır. Kunduzlar, geniş ve yassı kuyruklarını tehlike durumunda suya çarparak çıkardığı seslerle arkadaşlarını uyarırlar. Bir geyik, kuyruğunu aniden kaldırıp beyaz kısmını göstererek yavrusuna “Beni takip et!” demek ister. Tropik bölgelerde yaşayan “ağaç karıncaları”, ağaç kabuklarına ve yapraklara vurmak suretiyle ağaçtan ağaca birbirleriyle konuşurlar. Ağaç galerilerde yaşayan böcekler başlarını sert zemine vurarak haberleşirler. Eski mobilya ve ahşap eşyalarda bazan koro halinde başlarını vurmaya başlarlar. Gecenin sessizliğinde hastaları ürkütürler.
 canlılardır.
susurluk belediyesi  
   
susurluk belediyesi  
  susurluk belediyesi balıkesir'in ilçelerinden biridir
belediye başkanımız ismail güneş'dir...
 
susurluk kazası  
  3 Kasım 1996'dan 12 Şubat 2001'e
Susurluk...

12 Şubat 2001

Türkiye'nin gündemini son yıllarda en fazla işgal eden olay, Susurluk Kazası oldu... 2 Haziran 1997'de başlayan dava, 12 Şubat 2001 tarihinde sona erdi.

Susurluk'ta Mercedes marka otomobilin bir kamyona arkadan çarpması sonucu ortaya çıkan ilişkiler ve iddialar, yaklaşık 4 yıldır kamuoyunun gündeminden düşmedi.
İstanbul yönüne seyir halinde olan 06 AC 600 plakalı Mercedes marka otomobil, 3 Kasım 1996 günü saat 19.15 sıralarında Susurluk'un Uçakyolu Mevkii'nde benzin istasyonundan çıkan Hasan Gökçe yönetimindeki 20 RC 721 plakalı kamyona arkadan çarptı. Kazada, özel otomobilde bulunan 4 kişiden 3'ü ölürken, 1'i ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı.

Buraya kadar her şey normal bir trafik kazası gibi görünürken, aradan geçen saatler içerisinde kazada ölen kişilerin İstanbul eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, üzerinden "Mehmet Özbay" adına düzenlenmiş kimlik çıkan katliam sanığı Abdullah Çatlı ve sevgilisi Gonca Us, yaralanan kişinin de DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak olduğu anlaşılınca olay Türkiye gündemine adeta "bomba gibi" düştü.

"Temiz toplum, temiz siyaset" anlayışını savunanların "Milat" olarak kabul ettikleri 3 Kasım 1996 tarihinden sonra ortaya çıkan ilişkiler ve iddialar, yaklaşık 4 yıldır kamuoyunda değişik boyutlarıyla tartışılır hale geldi.

Susurluk'un ilk sanığı kamyon şoförü

Kazadan bir gün sonra "Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu birden fazla kişinin ölümüne, bir kişinin de yaralanmasına yol açmak" suçundan tutuklanan kamyon şoförü Hasan Gökçe, kazada 8'de 6 oranında kusurlu bulunduğu için 26 Mayıs 1997'de Susurluk Asliye Ceza Mahkemesi'nce 3 yıl hapis ve 945 bin lira ağır para cezasına çarptırıldı.

Hapis cezası 6 milyon 420 bin lira ağır para cezasına çevrilen Gökçe, ayrıca Hüseyin Kocadağ'ın eşi Kıymet Kocadağ'a da 100 milyon lira tazminat ödemeye mahkum edildi.

Uzun süre Denizli'nin Buldan İlçesi'ndeki evinde olayın şokunu atlatmaya çalışan Gökçe, daha sonra şoförlüğe geri döndü, ancak 1 Temmuz 1998'de Manisa'nın Ahmetli İlçesi'nde başka bir kamyonla çarpıştı.

Bu kazaya ilişkin Ahmetli Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanan Gökçe, olayda kusuru bulunmadığı gerekçesiyle beraat etti.

"Siyasetçi-polis-mafya" üçgeni

Medyanın kazadan sonra olayı "Siyasetçi-polis-mafya" üçgeni içinde tutması nedeniyle yayınlanan haberleri ihbar kabul eden İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, 11 Kasım 1996'da, "Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak" suçundan soruşturma başlattı.

Soruşturma sırasında, milletvekili Sedat Edip Bucak'ın resmi korumalığını yapan özel timci polis memurları Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy ve Oğuz Yorulmaz'ın, kumarhaneci Ömer Lütfü Topal'ın 28 Temmuz 1996'da Sarıyer'de öldürülmesinden sonra gelen bir telefon ihbarı üzerine Topal'ın iş ortakları Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir'le birlikte İstanbul Emniyeti'nce gözlem altına alındığı, dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın talimatıyla Ankara'ya gönderilerek serbest bırakıldığı ve daha sonra Bucak'a koruma olarak verildiği ortaya çıktı.

Ataköy'deki evinde yeşil pasaport, Mehmet Ağar imzalı Emniyet Genel Müdürlüğü'nde uzman olarak görev yaptığını gösterir belge ve silahlarla yakalanan uluslararası uyuşturucu kaçakçısı Yaşar Öz'ün de, yine aynı şekilde Ankara'dan gelen talimatla serbest bırakıldığı anlaşıldı.

Bu arada, İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranan Abdullah Çatlı'nın, Özel Tim'de görevli polis memuru Ziya Bandırmalıoğlu'nun oğlunun sünnet düğününde dönemin Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin ve polis memuru Ayhan Çarkın'la oynarken çekilmiş fotoğrafları da basında yer aldı.

Silivri'de otomobili terk halinde bulunan MİT eski görevlisi işadamı Tarık Ümit'in kaybolmasından da, bazı özel tim mensupları ve polis şeflerinin sorumlu oldukları öne sürüldü.

Soruşturmayı yürüten DGM Cumhuriyet Savcıları Aykut Cengiz Engin, Ahmet Gürses ve İrfan Özliyen, bildiklerini dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e şifahi olarak anlatan İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu ile Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı ve MİT eski görevlisi olan Emniyet Genel Müdürü Müşaviri Korkut Eken'in de aralarında bulunduğu çok sayıda kişiyi dinledi.

Savcılar ayrıca, talimat yazısıyla Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı Dilaver Kahveci'nin, 4 Aralık 1996'da milletvekili Sedat Edip Bucak'ın Ankara'daki lojmanında ifadesinin alınmasını sağladılar.

çete davası

Soruşturma aşamasında özel timci polis memurları Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz ve Ercan Ersoy'u 13 Ocak, Mustafa Altunok ve Enver Ulu ile Bucak'ın şoförü Abdülgani Kızılkaya'nın da 14 Ocak 1997 tarihinde "Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak" suçundan tutuklanarak Metris Cezaevi'ne gönderilmesini sağlayan savcılar, 27 Ocak 1997'de savcılık sorgusunun ardından mahkemece tutuklandığını anlayınca DGM'den firar eden polis memuru Ziya Bandırmalıoğlu ile Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin, polis memuru Ayhan Akça, uyuşturucu kaçakçısı Yaşar Öz, Topal'ın iş ortakları Ali Fevzi Bir ve Sami Hoştan hakkında da gıyabi tutuklama kararları çıkarttılar.

Bu kişilerden Yaşar Öz'ün gıyabi tutukluluğu 8 Nisan 1997, İbrahim Şahin'in 11 Mart 1997, Ziya Bandırmalıoğlu ve Ayhan Akça'nın 12 Mart 1997, Ali Fevzi Bir'in 9 Ekim 1997 ve Sami Hoştan'ın da 6 Şubat 1998 tarihinde vicahiye çevrildi.

Soruşturmayı 6 Mart 1997'de tamamlayan İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, İbrahim Şahin, Ayhan Çarkın, Ayhan Akça, Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz, Enver Ulu, Mustafa Altunok, Ziya Bandırmalıoğlu, Abdülgani Kızılkaya, Yaşar Öz ve Korkut Eken hakkında "Cürüm işlemek amacıyla silahlı teşekkül oluşturmak" ile "Hakkında yakalama ve tevkif müzekkeresi bulunan kişiyi yetkili mercilere haber vermemek" suçundan 5 ile 9'ar yıl arasında ağır hapis cezası istemiyle dava açtı.

Kazada öldükleri için Hüseyin Kocadağ, Abdullah Çatlı ve Gonca Us hakkında dava açılmasına gerek görmeyen başsavcılık, daha sonraları yakalanan Ali Fevzi Bir, Sami Hoştan ve Haluk Kırcı'yı da ek iddianamelerle davanın sanıkları arasına kattı.

Suikast silahıyla başsağlığı ziyareti!

Susurluk'taki kaza, ortaya atılan iddialar, sanıkların ilişkileri ve ele geçirilen delillerin detaylı olarak irdelendiği 42 sayfalık ana iddianamede, "Türkiye'de katliam sanığı olarak aranan silahlı eylemci ile bu kişiyi yakalamakla görevli üst düzey bir emniyet mensubu, polis memurları ve bir milletvekilinin bir arada olmasının, ruhsatlı silahlarının yanı sıra saldırı, suikast ve gizlice cinayet işlemekte kullanılan vahim silahlar ve mermileri yanlarında bulundurmaları, basit bir tatil gezisi veya başsağlığı ziyareti ile izah edilmesi inandırıcı görülmemiştir" tespitine yer verildi.

"Yasadışı bölücü terör örgütlerine destek veren kişilerle hukuki yollarla mücadele edebilmek imkanı bulunmadığını düşünen bir kısım görevlilerin, muhtelif suçlardan aranan kişiler, kumarhane işletmecileri, bir kısım yönetici ve siyasetçiler ile Özel Harekat Daire Başkanlığı'nda görevli bazı polis memurlarından teşekkül oluşturdukları" iddiasının da yer aldığı iddianamede, "Bu teşekküldeki şahısların kimlikleri, görev alanları ve ülkedeki etkinlikleri dikkate alındığında teşekkülün eylemlerinin yetkili ve görevli merciler tarafından artık kontrol edilemez boyutlara ulaştığı görülmüştür" denildi.

İstanbul 6 No'lu DGM'de açılan davanın ilk duruşması, 2 Haziran 1997 tarihinde yapıldı.

Tahliye kutlamaları

Yargılama aşamasında bu sanıklardan Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz ve Ercan Ersoy 290, Mustafa Altunok 204, Abdülgani Kızılkaya 193, İbrahim Şahin 185, Ayhan Akça ve Ziya Bandırmalıoğlu 184'er, Enver Ulu 141, Ali Fevzi Bir 119 ve Sami Hoştan da 31 gün tutuklu kaldıktan sonra kutlamalar eşliğinde Metris Cezaevi'nden tahliye edildiler.

Başka bir dava kapsamında tutuklu bulunan Yaşar Öz ise, bu davadan 105 gün tutuklu kaldıktan sonra tahliye oldu.

Sonradan yakalanan Haluk Kırcı da, bu davada 155 gün tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi.

Susurluk'taki kazadan sonra ortaya atılan iddialar ve bağlantılar, Cumhurbaşkanlığı, TBMM Başkanlığı, Başbakanlık, emniyet ve adli makamlar ile sivil toplum kuruluşları arasında değişik boyutlarıyla araştırma konusu yapıldı.

İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, kazadan sonra ortaya atılan iddialar arasında adı geçince istifa eden dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ile DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak hakkında 11 Şubat 1997 günü dokunulmazlıklarının kaldırılması istemiyle hazırladığı fezlekeyi, Adalet Bakanlığı aracılığıyla TBMM Başkanlığı'na gönderdi.

Başsavcılık, 11 Aralık 1997'de Meclis Genel Kurulu'nda yapılan oylama sonucu bu suçtan dolayı yasama dokunulmazlıkları kaldırılan Ağar hakkında, 7 ile 15 yıl arasında ağır hapsi gerektiren "Gıyabi tutuklama kararı ile aranan Abdullah Çatlı'nın yerini bildiği halde yetkili mercilere haber vermeyerek saklamak", "Öz ve Çatlı gibi kişilere silah taşıma izin belgeleri ve hususi yeşil pasaport vererek görevi suiistimal etmek" ve "Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak", Sedat Edip Bucak hakkında da 11 ile 20 yıl arasında ağır hapsi gerektiren "Gıyabi tutuklama kararıyla aranan Abdullah Çatlı'nın yerini bildiği halde yetkili mercilere haber vermeyerek saklamak", "Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak" ve "Vahim nitelikte silah bulundurmak" suçlarından dolayı kamu davası açtı.

İstanbul 6 No'lu DGM, 4 Mayıs 1998'deki duruşmada, isnat edilen suçların bakanlık dönemine ait olduğu ve dolayısıyla Anayasa'nın 100. maddesindeki prosedürden sonra Yüce Divan'da yargılanabileceği gerekçesiyle Ağar hakkında "Görevsizlik kararı" verdi. Aynı duruşmada, Bucak'ın dosyası ise ana davayla birleştirildi.

İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı'nın bu kararı temyiz etmesi üzerine istemi görüşen Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 9 Temmuz 1998'de Ağar'a isnat edilen suçların bakanlık değil, Emniyet Genel Müdürlüğü dönemini kapsadığı, bunun için Ağar'ın Memurin Muhakematı Yasası'ndaki usul izlendikten sonra yargılanabileceğine işaret etti ve "Görevsizlik kararı"nı bozarak, "Yargılamanın durdurulması" kararı aldı.

İstanbul 6 No'lu DGM de, Yargıtay'ın bozma kararına uyarak dosyayı Danıştay'a gönderdi.

18 Nisan 1999'da yapılan seçimlerde hakkında usuli işlemler süren Ağar Elazığ'dan, İstanbul 6 No'lu DGM'de yargılanan Bucak da Şanlıurfa'dan yeniden milletvekili seçilince haklarındaki yargılama prosedürü 3 Mayıs 1999 tarihinde durduruldu.

Demirel liderler zirvesini topladı

Susurluk kazasından sonra dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Çankaya Köşkü'nde liderler zirvesi düzenleyerek hem dönemin ana muhalefet partisi lideri Mesut Yılmaz, hem de görevden alınan İstanbul eski Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu'nun kendisine ilettiği bilgiler hakkında siyasi parti liderlerine bilgi verdi.

Cumhurbaşkanı Demirel daha sonra, 8 Kasım 1996'da kendisine sunulan bir ihbar dosyası ile 17 Kasım 1996'da ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'dan aldığı bilgileri bir yazıyla Başbakanlık'a gönderdi.

Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan da ihbar konularının incelenmesi, araştırılması ve soruşturulması için 18 Kasım 1996 günü Başbakanlık Teftiş Kurulu'na talimat verdi.

Kurulun hazırladığı aslı 57, ekleri ise 4 bin 132 sayfadan oluşan raporu 10 Ocak 1997'de düzenlediği basın toplantısıyla açıklayan dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan, 21 konunun inceleme ve araştırmaya alındığını, bu konularda 35 kişi hakkında adli mercilerce soruşturma açılması, 85 kişinin de tanık olarak dinlenmesinin istendiğini bildirdi.

Raporda yer alan bilgi ve belgeler, 13 Ocak 1997'de ilgili cumhuriyet başsavcılıklarına gönderildi.

Mesut Yılmaz'ın başbakan olmasından sonra Susurluk bağlantılı olayların araştırılması için tam yetkili olarak görevlendirdiği Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkan Vekili Kutlu Savaş, raporunu tamamlayarak Başbakanlık'a sundu.

Bir kısmı bizzat Mesut Yılmaz tarafından kamuoyuna açıklanan raporda, Özgür Gündem Gazetesi'nin bombalanması, Ömer Lütfü Topal, Behcet Cantürk, Musa Anter, Hikmet Babataş ve Cem Ersever'in öldürülmeleri, Tarık Ümit'in kaybolması, Mehmet Ali Yaprak'ın kaçırılması, Azerbaycan'daki darbe girişimi, yasadışı örgütlerle mücadele yöntemleri, bankalardan trilyonluk kredi aktarımları, uyuşturucu ticareti ve kara para aklama olayları ayrıntılı olarak irdelendi.

Emniyet Genel Müdürlüğü, MİT ve JİTEM'in yapısı, buralarda görev yapan bazı kişiler ile çeteler, bazı siyasetçiler, bazı işadamları ve devlet adına görev yaptıklarını öne süren bazı kişiler arasındaki ilişkilerin gözler önüne serildiği rapor, kamuoyunda günlerce tartışıldı.

Söz konusu raporda sıkça adı geçen "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım, aradan geçen süre içerisinde yürütülen çabalara rağmen henüz yakalanamadı.

TBMM bünyesinde oluşturulan Susurluk Araştırma Komisyonu da yaklaşık 3 aylık çalışma süresinde Ankara'da Sedat Bucak ve Mehmet Ağar'ın da aralarında bulunduğu 41 kişiyi tanık olarak dinledi.

İstanbul'a da gelen komisyon üyeleri, o dönemde Metris Cezaevi'nde tutuklu bulunan özel timcilerin de aralarında olduğu 16 kişiyi de dinledikten sonra hazırladıkları raporu TBMM Başkanlığı'na sundular.

Raporun hazırlanmasına bir süre katkıda bulunan hakim Akman Akyürek, 8 Aralık 1997'de TEM Otoyolu Maslak katılımında geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetti.

Tüm bu girişimler sürerken "temiz toplum" istemlerini dile getirmek üzere sivil toplum kuruluşları öncülüğünde Şubat 1997'de tüm ülke genelinde başlatılan "Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemi" büyük ilgi gördü.

Görevden uzaklaştırılanlar

Ağar'ın istifasıyla İçişleri Bakanlığı'na getirilen Meral Akşener, 5 Aralık 1996'da yaptığı açıklamada, Ömer Lütfü Topal'ın öldürülmesi olayıyla ilgili soruşturmanın selameti açısından İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu, Yardımcısı Bilgi Ünal, Özel Harekat Dairesi eski Başkan Vekili İbrahim Şahin ile soruşturma kapsamında adları geçen özel timci polis memurlarının görevden uzaklaştırıldıklarını bildirdi.

Susurluk konusunda bazı medya kuruluşlarında açıklamalarda bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkan Vekili Hanefi Avcı da daha sonra görevinden alındı.

Susurluk'taki trafik kazasından sonra ortaya atılan iddialara ilişkin ve bu iddialar arasında adı geçen kişilerle ilgili İstanbul ve Ankara'da açılan pek çok dava beraatle sonuçlanırken, İbrahim Şahin, Yaşar Öz ve Ayhan Çarkın çeşitli hapis cezaları aldı.

Kumarhaneler kralı Topal cinayeti

"Kumarhaneler kralı" Ömer Lütfü Topal'ın Sarıyer'de otomobilinin içinde taranarak öldürülmesinden hemen sonra katil zanlısı olarak gözlem altına alınan 3 özel timci polis ile 2 sivili, savcılık yerine Ankara'dan gelen ekibe teslim etmek suretiyle serbest kalmasını sağladıkları iddiasıyla İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanan dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu, "Suçun yasal unsurları oluşmadığı", Müdür Yardımcısı Bilgi Ünal, Cinayet Büro Amiri Refik Baştürk, Cinayet Büro'da görevli Başkomiser Şentürk Demiral ve polis memuru Ziayettin Ferman da, "Suçu işlediklerine dair yeterli delil bulunamadığı" gerekçesiyle beraat ettiler.

Davanın sanıkları arasında olan dönemin Asayiş Şube Müdürü Fatih Özkan ile Yardımcısı Ahmet Duran Alp'e "Görevi ihmal" suçundan verilen 1 ay 15'er günlük hapis cezaları ise, paraya çevrilerek ertelendi.

Susurluk ve "Bahçelievler katliamı" davalarının sanıklarından Haluk Kırcı'nın, 1996'da Asayiş Şube Müdürlüğü'nden firarına ilişkin İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanan eski Şube Müdürü Sedat Demir, "Delil yetersizliği"nden beraat etti.

MİT adına çalıştığı öne sürülen Tarık Ümit ile Yaşar Öz'e sahte yeşil pasaport sağlamak suretiyle görevlerini ihmal ettikleri ve kötüye kullandıkları iddiasıyla Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanan dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü Pasaport Şube Müdürü Nurten Demir ve şube müdürlerinden Halil Güven ile polis memurları Meltem Uçar ve Ömer Karaahmetoğlu'nun, "Görevlerini kasten kötüye kullanmadıkları" gerekçesiyle beraatleri kararlaştırıldı.

Gaziantep yerel Yaprak TV'nin sahibi Mehmet Ali Yaprak'ın, 25 Mayıs 1996'da kaçırılıp 5 gün sonra serbest bırakılması olayına ilişkin Haluk Kırcı'nın da aralarında bulunduğu 9 sanık, yargılandıkları Gaziantep 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde "Delil yokluğu ve şikayet olmaması" dikkate alınarak beraat etti.

Topal'a ait kumarhanelerin işlerinin yapılması amacıyla rüşvet aldığı öne sürülen Turizm Bakanlığı eski Müsteşar Yardımcısı Mevhibe Can'ın, Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi'nce "Delil yetersizliği"nden beraati hükme bağlandı.

Özel timci eski polis Ziya Bandırmalıoğlu, Beyoğlu'nda çok sayıda silahla yakalanan yasadışı THKP/C örgütü itirafçısı Osman Gürbüz'e silah sattığı iddiasıyla yargılandığı Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde "Delil yetersizliği"nden beraat etti.

Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesi, MİT Kontr-terör Dairesi eski Başkanı Mehmet Eymür'ün, TBMM Susurluk Komisyonu ve İstanbul DGM'ye verdiği ifadelerde gerçek dışı ve mesnetsiz ithamlarda bulunduğu gerekçesiyle Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi eski Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı hakkında 500 milyon lira tazminat istemiyle açtığı davayı, "Kişilik hakkına saldırı söz konusu olmadığı" gerekçesiyle reddetti.

Sanıkların dava sayısı kabarık

Yaşar Öz'ün Yeşilköy'deki evinde 1994 yılında ele geçirilen "Emniyet Genel Müdürlüğü uzmanlık belgesi", yeşil pasaport ve silahları savcılığa bildirmedikleri öne sürülen dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Mestan Şener, Mali Şube Müdür Yardımcısı Osman Yıldırım Özkaraca ve aynı şubede görevli Başkomiser M. Nahit Yürüten, Şişli 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nce "Adli makamları yanıltmak ve kanunsuz emri yerine getirmek" suçundan 3'er ay hapis ve 250'şer bin lira para cezasına çarptırıldı.

Sanıklara verilen hapis cezası, daha sonra 1 milyon 150 bin lira paraya çevrilip diğer para cezasıyla birlikte ertelenirken, aynı şubede görevli Komiser Yardımcısı Levent Sevinç ise "Delil yetersizliği"nden beraat etti.

Abdullah Çatlı'ya "Mehmet Özbay" sahte kimliği ile silah taşıma ruhsatı alabilmesi için gerçek dışı rapor ve ikametgah belgesi düzenledikleri öne sürülen Fatih Mecidiye Polis Karakolu Amiri Başkomiser 'Doğan Şimşek, polis memuru Dinçer Sarıboğa ve Şehremini Uzunyusuf Mahallesi Muhtarı Burhan Kocapehlivan, Fatih 3. Asliye Ceza Mahkemesi'nce 1 yıl 8'er ay hapis cezasına çarptırıldı.

Yaşar Öz'e, "Teşekkül oluşturarak Amerika'ya uyuşturucu ihraç etmek" suçundan İstanbul 4 No'lu DGM'ce, 15 yıl ağır hapis ve 753 milyon 250 bin lira ağır para cezası verildi. İbrahim Şahin, Hospro Şirketi'nce Emniyet Genel Müdürlüğü'ne hibe edilen malzemeler arasında bulunan 10 adet Micro Uzi, 10 adet Micro Uzi SGM ile 10 adet Baretta marka tabanca ile bu silahlara ait susturucuların kaybolmasıyla ilgili Ankara 6. Asliye Ceza Mahkemesi'nce "Görevi ihmal" suçundan 1 yıl hapis ve 1 yıl memuriyetten men cezasına çarptırıldı.

Aynı davada yargılanan 14 sanık ise, silahların kaybolmasında sorumlulukları bulunmadığı gerekçesiyle beraat etti.

Susurluk'taki kazada ölen Abdullah Çatlı'nın da aralarında bulunduğu 5 sanıktan Ünal Osmanağaoğlu ve Bünyamin Adanalı, "Bahçelievler katliamı" olarak bilinen TİP'li 7 öğrencinin öldürülmesiyle ilgili yargılandıkları Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 7'şer kez idam cezasına çarptırıldı.

Çatlı hakkındaki dosyanın ölümü nedeniyle düştüğü, yakalanamayan 2 sanığın dosyasının ise ayrıldığı karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nce esastan bozuldu. Bozma kararında, sanıkların asli fail gibi cezalandırılmalarının yasa ve usule aykırı olduğu belirtildi.

Resmi plakalı araçla Çankaya Merkez Karakolu önünden tehlikeli bir şekilde trafiğe çıkmasına tepki gösteren bir kişiyi beylik tabancasıyla yaralayan Susurluk'un özel timci sanığı Ayhan Çarkın, Ankara 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nce 3 yıl 1 ay 10 gün hapis cezasına çarptırıldı.

Ömer Lütfü Topal'ın 28 Temmuz 1996'da Sarıyer'de öldürülmesine ilişkin "Susurluk Davası"nın da sanıkları olan özel timci eski polis memurları Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz ve Mustafa Altunok ile Topal'ın iş ortakları Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir, katliam sanığı Haluk Kırcı'nın "Taammüden adam öldürmek ve iştirak" suçundan idam, sigortacı Serdar Özdağ'ın da "Fer'i iştirak"ten 20 yıla kadar ağır hapis cezası istemiyle yargılanmalarına Beyoğlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam ediliyor.

Yaşar Öz Ağar'ın imzasını taklit etti mi?

Abdullah Çatlı'nın üzerinden çıkan silah taşıma ruhsatında dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'ın imzasını taklit ettiği ileri sürülen Yaşar Öz'ün, 3 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanması Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesi'nde sürüyor.

Susurluk'ta kamyona çarpan Sedat Edip Bucak'ın sahibi olduğu 06 AC 600 plakalı Mercedes marka otomobilin kasko kaydının bulunduğu Başak Sigorta'nın, otomobilde oluşan hasar nedeniyle kamyon şoförü Hasan Gökçe aleyhine açtığı 7.5 milyar liralık alacak davasının görülmesine Susurluk Asliye Ceza Mahkemesi'nde devam ediliyor.

BOTAŞ Ceyhan Bölge Müdürlüğü'ndeki ham petrol tanklarının tabanlarında biriken çamurun çıkartılması için düzenlenen ihaleyi, Abdullah Çatlı'nın yönetim kurulu üyesi olduğu BAYSA A.Ş'ye ihale yönetmeliğine ve gümrük mevzuatına aykırı şekilde vererek, görevlerini kötüye kullandıkları öne sürülen BOTAŞ'ın 6 üst düzey yöneticisinin yargılanması, Ankara 9. Asliye Ceza Mahkemesi'nde sürüyor.

Karagümrük çetesi elebaşları Nuri ve Vedat Ergin kardeşlere Eskişehir Özel Tip Cezaevi'nde düzenlenen silahlı saldırının azmettiricisi olduğu öne sürülen Yaşar Öz ile 2 sanığın yargılanmasına, Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam ediliyor.

İbrahim Şahin de trafik canavarına yakalandı

Dava sanıklarından İbrahim Şahin, Bursa-İstanbul Karayolu'nda kendi kullandığı jiple 28 Mart 2000 tarihinde trafik kazası yaparak ağır şekilde yaralandı.

Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde tedavi gören Şahin, 17 Nisan'da taburcu edildikten sonra geldiği İstanbul'daki evinde dinlenmeye çekildi.

Sami Hoştan da, Hollanda, Belçika ve Almanya'ya uyuşturucu naklettiği gerekçesiyle 12 Nisan 2000 tarihinde Bakırköy'de gözlem altına alındı.

2 gün sonra sevk edildiği İstanbul DGM'ce tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Hoştan, İstanbul 1 No'lu DGM'de hakkında açılan dava kapsamında 15 ile 30 yıl arasında ağır hapis cezası istemiyle yargılanıyor.

Eski özel timci Ayhan Çarkın'ın da, Balıkesir'in Erdek İlçesi'nde bir arsanın icra yoluyla satışına arkadaşlarıyla birlikte fesat karıştırdığı gerekçesiyle 21 Mart 2000'de gözlem altına alındı.

Önce serbest bırakılan, ardından hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkartılarak yeniden yakalanan Çarkın, avukatlarının İstanbul 1 No'lu DGM'ye yaptıkları itiraz nedeniyle tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Çarkın, 9 kişiyle birlikte İstanbul 1 No'lu DGM'de "Çıkar amaçlı suç örgütü kurmak" suçundan 2 ile 4 yıl arasında ağır hapis cezası istemiyle yargılanıyor.
 
Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol